Öze değil kabuğa bakmıştı, mazrufa değil zarfa kafa yormuştu.
Elbette akıl tutulmasına ve teslimiyetçilik anaforuna düşen yalnızca bu paşa değildi.
Tanzimat ve Meşrutiyet süreçlerinin kategorik biçimde savurduğu devlet ricali maalesef çareyi kendi özünde, kendi değerlerinde, hemen yanı başında duran milli ve manevi hasletlerde görmedi, göremedi.
Ya görmesini bilemediler, ya da gördüklerini özümsemediler.
Ruh kökleri tarih ve milletle bir olan fikir ve siyaset adamları için haysiyet abeste direniş değil hakikate gönüllü teslimiyettir.
Aydın geçinen zavallılar, batılı dostları alınmasın diyerek tarihi boyunca birikmiş dev hazineleri, haşmet ve görkem aydınlığıyla parlayan muzaffer geçmişi utangaç çocuk edasıyla gizlemeye çalıştılar.
Merhum Ahmet Mithat Efendi’nin “Felatun Bey ile Rakım Efendi” isimli romanı, o tarihlerde hayatın bizatihi merkezine nüfuz eden tenakuzların, tutarsızlıkların, tuhaflıkların çok açık ve çarpıcı yorumu değil de nedir?
Kendi yatağına kırgın akan ırmakların bir nehirle karışması, bir denizle buluşması düşünülemeyecektir.
Tarihin hangi devrinde olursa olsun, köküne yabancılaşan, kimliğiyle ters düşen siyaset veya aydın zevatın taş üstüne taş koyması, ufkun ötesini görebilmesi, geçmişin köklü anılarını geleceğin körpe amaçlarıyla perçinlemesi, bu suretle istiklal şerefini layık-i veçhileyle taşıması sadece ham bir hayaldir.
Mukallit zihniyetler derin bir aşağılık kompleksinin yelkeniyle kendi sahillerinden, kendi limanlarından hızla uzaklaşmışlardır.
Yaklaşık iki yüzyıldır ne çekmişsek, neye maruz kalmışsak, hangi yıkımları yaşamışsak kahir ekseriyeti bunlardan kaynaklanmıştır.
İşbirlikçilik damarının başında olanlar öz olarak bunlardır.
Yabancı başkentlere şirinlik yapmayı, çıkar odaklarına taklalar atmayı, yeri geldiğinde ülkesini kötülemeyi mubah gören bu tip dönek ve devşirmelerdir.
Kolları sırma, göğüsleri nişanla dolup taşsa da sefirlerin oyuncağı, sömürgeci güçlerin maşası olan nazırlardan, milletine ve ülkesine sırt dönmüş sözde yazar, çizer ve aydın kesimden işin doğrusunu isterseniz bugünlere çok kötü bir miras kalmıştır.
Bu mirasın varisleri içinden geçtiğimiz zaman diliminde son derece atak ve aktiftir.
Ne pahasına olursa olsun, ülkesine kara çalmak hiçbir siyaset ve fikir adamını şerefli yapmaz, bugüne kadar da yapmamıştır.
Gerekçe nasıl ikmal ve ifade ediliyorsa edilsin, devletini, milletini küçük görenlerden, iç ve dış siyaset mahfillerinde ileri geri konuşanlardan dün namuslu bir siyaset adamı çıkmadı, bugün de çıkmayacaktır.
Muhasım güçlerin elinden eteğinden tutanlar, onların ağızlarından çıkacak bir söze müzahir şekilde gelecek planlaması yapmak için hazır kıta bekleyenler dik duramazlar, yerli olamazlar, milli olamazlar, bu milletin evladı asla olamazlar.
İşte CHP’nin yönetim kadrosu aynısıyla budur.
Cumhuriyet Halk Partisi Türkiye’ye cephe almış bir siyaset ayıbı, bir siyaset defosu, bir siyaset falsosudur.
Bizim CHP’yle sorunumuz Türkiye’yle sorunu olduğu içindir.
Bizim CHP’yle sorunumuz sakat ve sancılı politikalarıyla ilgilidir.
Geçen hafta, bir bakıma CHP’ye oy vermeyen öğretmenlerimizi aşağılayan, onlara öğretmen demeyen Kılıçdaroğlu’nun, sorarım sizlere neresi demokrattır?
Öğretmene, işçiye, memura, esnafa, emekliye, sanayiciye, işsize, çiftçiye verdiği oy kadar kıymet yükleyen bir siyasi zihniyetin samimiyetinden, insan sevgisinden, müşfik ve muhik muamelesinden söz etmek mümkün müdür?
CHP’nin kumaşını kesen kesmiş, tarlasını süren çoktan sürmüştür.
CHP’ye oy veren kardeşlerimiz hayal kırıklığı içindedir.
Onlara karşı yapılan haksızlıklar, saygısızlıklar diz boyudur.
ABD’ye ‘demokrasimize müdahale edin’ çığırtkanlığı yapan bir CHP’nin neresi doğrudur?
Türkiye’yi yalanlarla dışarıya jurnalleyen bir CHP’nin nesi düzgün, neresi dürüsttür?
Yine bir CHP milletvekilinin kalkıp Türk ordusuna satılmış demesi bize göre hesabı sorulması gereken şerefsizliktir, kepazeliktir, Türkiye husumetinin kök salmasıdır.
Kahraman Türk ordumuzun satılan, satılmış görülen yeri neresidir?
Terörle mücadelesi mi satılmıştır?
Millet ve kanun ordusu oluşu mu satılmış görülmektedir?
Fırat Kalkan’ından Zeytin Dalı Harekâtı’na, Barış Pınarı Harekâtı’ndan Pençe Operasyonlarına kadar ova ova, dağ dağ, mağara mağara, şehir şehir, deyim yerindeyse köşe bucak hainleri arayan, sonra bulan, bulduktan sonra da imha eden kahramanlar mı satılmıştır?
Sınırımızda nöbetçi, gökyüzümüzde kartal, gönlümüzde şükran, dileğimizde dua, dilimizde Peygamber ocağı, tarihte muzaffer bahadırlık olan kahraman Türk askeri mi satılmıştır?
Orduya satılmış demek, bedelsiz satılmışlığın, uşaklığın aleni beyanıdır.
Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün ifadesiyle bu zehirli ve zillet CHP anlayışına diyorum ki: Askere düşmanlık, düşmana askerliktir.
CHP’nin kutuplaşmadığı, kurcalamadığı, kaşımadığı, kanatmadığı, karıştırmadığı geriye ne kalmış, ne bırakılmıştır?
Türk askerinin Libya’daki mevcudiyeti, zalimlere vekâlet eden CHP’yi ve diğer zillet refiklerini gocunduruyor.
Doğu Akdeniz’den Afrika içlerine, Suriye’den Katar’a, Dağlık Karabağ’dan Irak’a, Afganistan’dan Kıbrıs’a kadar kahramanlarımızı varlığı CHP’nin, İYİ Parti’nin, HDP’nin, SP’nin ve bilumum çıkar ortaklarının uykularını kaçırıyor.
Batı’nın oyunlarına ses çıkaramayan densizler, Katarla yatıp Katarla kalkıyorlar.
Boşa kürek çekiyorlar, boşuna çırpınıyorlar.
Bilhassa Türkiye hak ve menfaatlerini muktedir şekilde savundukça Kılıçdaroğlu’nun gözüne perde, gönlüne peçe iniyor.
CHP sokakları tahrik etmiş, vatandaşlarımızı istismara yeltenmiş, fakat başaramamıştır.
Sendikaları, sivil toplum kuruluşlarını manipüle etmiş, ne var ki sonuç alamamıştır.
Uluslararası toplumu, küresel kuruluşları, husumet lobilerini kışkırtmış, velakin emeline muvaffak olamamıştır.
Şimdi de sırayı Türk askeri mi almıştır?
Bu terazi bu sıkleti çekmez, bu tekerlek bu tümseği geçemez.
Kahraman Türk Silahlı Kuvvetleri’ne zilletin lekesi sürülemez.
Türkiye Cumhuriyeti;
Pastane liberallerinin,
Meyhane devrimcilerinin,
Arada poşu takan, derede mekap giyen, tepeye varınca mermiyi yiyen kanlı bölücülerin,
Köşeleri kaybolmuş tatlı su kurnazlarının,
Pos bıyıklarıyla, doymayan kursaklarıyla boğazın iki yanına tutunmuş küreselcilerin eline, emeline, heveslerine, hedeflerine terk edilemez, Allah’ın izniyle de terk edilmeyecektir.
Artık öyle bir noktaya gelinmiştir ki, ismini saydıklarımın çatı ve çıkar örgütü haline gelen Cumhuriyet Halk Partisi bir milli güvenlik meselesine dönüşmüştür.
İşte zillet budur.
İşte hezimet budur.
İşte dalalet, işte cehalet bu kirli anlayışla mündemiçtir.
MHP GENEL BAŞKANI
DEVLET BAHÇELİ
MANAS HABER
YORUM EKLE